Blog
İnternet kullanıcılarının yaptığı en büyük hatalardan biri, internet ortamında herhangi bir mağduriyet yaşamadan haklarının ne olduğuyla ilgilenmemesi, bunları öğrenmeye ihtiyaç duymaması olduğunu söyleyebilirim. Haklarımızı ve sorumluluklarımızı öğrenmek için illa bu ortamda mağduriyet yaşamamız gerekmiyor.
Sosyal, dijital mecralarda topluma dikte edilen, yaşam tarzlarının, ideolojilerin, kültürlerin, inançların, algıların tüketicisiyiz. Ve bu çoğu zaman bireylerin bilinçli bir tercihi olmayabilir.
İnternetle ve sosyal medya ile yatıp internet ve sosyal medya ile kalkıyoruz. Teknolojik aletlerle iç içe yaşıyoruz ve onları kullanıyoruz. Bilemiyorum belki gelecekte yapay zekâ ile donatılmış robotlar insanları yönetmeye başlar. Elimizdeki akıllı telefonumumuz her DIT dediğinde hemen ona bakma gereği duyuyoruz, sosyal medyada ne kadar beğenildiğimiz, yazdıklarımız ve paylaştıklarımızın ne kadar paylaşıldığı, ne kadar izlendiğimiz bizim için o kadar önemli hale geldi ki…
Yanlış algı ve kaygı hali ile yaklaşıldığında kişiyi oldukça zor durumlara düşüren, sağlığımı kazanayım derken sağlıktan eden bir konudan bahsedeceğiz: Siberkondria!
Teknolojinin hızla geliştiği günümüz dünyasında ekranlar hayatımızın vazgeçilmezi haline gelmiştir. Günlük rutin işlerin yapılması, eğlence amaçlı video seyretme, internet ve sosyal medyada gezinme bankacılık işlemlerini yapma gibi birçok faaliyet ekranlar üzerinden yapılabilmektedir. Doğru kullanıldığında birçok faydası bulunan bu ekranlar, yanlış kullanılması durumunda özellikle çocuklar ve ergenler için büyük riskler taşımaktadır.
Birçoğumuz arkadaşımıza bu iki söylemiş veya onlardan bu sözleri duymuş olabiliriz. Şimdi biran bu söylediklerimi düşünün ve bunun doğru olup olmadığına siz karar verin. Yüksek ihtimalle çoğumuz bu söylediğim ifadenin doğruluğu noktasında bana hak verecektir. Zaten başlığı bu şekilde atmamın en önemli sebebi sizlerin de benim de ve bizim dışımızda birçoklarının da verdiği bu cevaptır aslında “Google’a bak, WhatsApp’tan gönder” sözü.
İtibar, bir kişinin ya da işletmenin toplum nezdinde saygınlığı olarak tanımlanıyor. Diğer bir ifade ile kişinin ya da kurumun toplumda nasıl algılandığını gösteren soyut bir kavram aslında itibar. İtibar konusu o kadar önemli bir konu olacak ki birçok yazar ve feylesof bu konuda çok etkileyici ifadeler kullanmışlardır. Çünkü itibar, bir anlamda sizin dışınızdaki bireylerin size duyduğu güvenin en önemli nedenidir.
Teknolojik cihazları kullanırken kendimizi, duygularımızı, hayatımızı, aile ve sosyal ilişkilerimizi, görev ve sorumluluklarımızı ne yönde etkilediğini objektif bir şekilde değerlendirmeliyiz. Teknolojiyi amaçlarımız doğrultusunda ve farkında olarak mı kullanıyoruz, yoksa internetin ve sosyal medyanın uçsuz bucaksız dünyasında oradan oraya sürükleniyor muyuz?!
Bilgisayarlar, tabletler, akıllı telefonlar derken hayatlarımız ekranlarla doldu taştı. Akıllı telefonlarımızla uyanıyoruz, onlarla eve geliyoruz ve onları gün boyu ceplerimizde taşıyoruz. Bu yüzden uzmanların sürekli maruz kalma durumunun sağlığımıza zarar verebileceği konusunda uyarmaları şaşırtıcı değildir. Teknolojinin aşırı kullanımının bir süre sonra günlük hayatımızı olumsuz yönde etkilemeye başladığını fark ettiysek; kimlerle, ne zaman ve çevrimiçi olarak ne yaptığımız konusunu değerlendirmemiz gerektiği aşikârdır.
Dünyada ve Türkiye’de yoğun olarak kullanılan bu uygulamaların sahipliğine baktığımızda tek bir gerçek var: uygulamaların tamamının menşei ABD yani kullanıcıların tüm verileri bu ülkede depolanıyor. Diğer bir çarpıcı gerçek ise bu uygulamaların dördünün (Facebook, Whatsapp, FB Messenger, Instagram) Facebook’a ait olduğudur. Bugün bizler arama yapmak için Google, yazışmak için Whatsapp ve FB Messenger, paylaşmak için Facebook ve Instagram, izlemek için Youtube kullanıyoruz. Bunda ne anormallik var diye sorabilirsiniz. Elbette yok, fakat tüm paylaşım ve yazışmalarımızı yaptığımız uygulamaların, bu hizmeti bizlere bedava kullandırmasındaki gerçeğin ne olduğunu da bilmek zorundayız.